15 Aralık 2012 Cumartesi

Ayrılık Tiyatrosu


Ne büyülü bir kelimesin sen ey AŞK! 
Nasıl da tutuluyor insan sana? Nasıl da zindana çevirebiliyorsun hayatları?
Herkes istediği, dilediği gibi yaşıyor seni. Kimi gizli kaçamaklarla, kimi ulu orta, sakınmadan.
Ama yaşanıyorsun.
Yaşatıyorsun.
İnsan sanki bu dünyaya sadece "aşık olmak" için gelmiş gibi hissediyor.
Bunu illa karşı cinse hissediyor diye bir iddiam yok.
Bazısı çocuğuna aşık olarak yaşıyor, kimi ise Tanrı'sına.
Ama yine de kendini yanında  en masum hissettiğin insanın varlığı tanımlıyor aşkı belki de.
Yaşım küçük farkındayım. Fakat biliyorum sevdaların büyüklüğünü.
Aşkın o ilk evrelerinde karnında kelebeklerin uçuşunu bende hissettim elbet.
Beraberliğin güvenini bende duydum kalbimin en derinlerinde.
Kaybetme korkusunun en acısını yaşadım tabi ki.
En kötüsü de ayrılıktı aslında. Büyülü aşkın, uğursuz ikizi.

Aşk nereye ayrılık oraya gidiyordu.
Aşk nereye ayrılık oraya koşuyordu.
Ve aşk çoğu zaman yenik düşüyordu bu koşturmada. Anlam veremiyor muydu bu olanlara bilemem ama her seferinde sahayı ilk o terkediyordu!
Ve bir anda çırılçıplak kalıyordu insan.
Koca bir meydanda soyulmuşcasına.
Bütün sınıfın önünde azarlanmışcasına.
Bayram yemeklerinde "istenmeyen çocuk" gibi kalmışcasına.
Utanıyor, sıkılıyor, daralıyordu insanoğlu. Afallıyor, anlam vermeye çalışıyordu olanlara.

Keşke fayda etseydi düşünceler. Bu hüzün, aşkı deniz kenarından alıp getirebilseydi.
Her zaman olmuyordu bu ne yazık ki.
Her sevdalı yaşayamıyordu birbirlerine yaniden kavuşmanın heyecan veren mutluluğunu.
Ya tekrar sapasağlam devam ediyordu aşk, hayat savaşına ya da atıyordu kendini denizin hırçın ama bir o kadar da her şeyi içine alıveren engin kollarına.
Çekiliyordu oradan ve ayrılık giriyordu ardından.

Ayrılık...
Sen ne zor ne çaresizsin.
Sen insanı ne çok üzer, öldürüp diriltirsin.
Ne olurdu sanki aşkın peşinde koşturup varlığını ensesinde hissettirmeseydin?
Varlığın bilinse bile ne olurdu sahneye başrol oyuncusu olarak çıkmayı reddetseydin?
Sende mi yenildin kendi benliğine?
Sende mi düştün tuzaklara?
Ah ayrılık...
Ah sevdiğimi benden koparan kahpe dostum...
Nasıl da acıyor içim.
Nasıl da sızlıyor yüreğim.
Bilmiyorsun.
Görmüyorsun içimdeki fırtınaları.
Sen sadece kalemimden dökülen kelimelere gülüp geçiyorsun.
Onu benden alıyor, hep daha uzaklara götürüyorsun.
Yapma ayrılık.
Adın bile onun harfiyken saygısızlık duyamam sana.
İsyan edemem onun adını içinde barındırırken.
Ama yapma işte...
Her gün öldürme yüreğimi..
Bilirim bunlar ne senin ne onun umurunda.
Bilirim boşa çalıyorum kalemimi.
Bilirim, bilirim de karşı koyamam ki...
Onsuz geçe geceler ardı ardına geldikçe susup kalamam!
Ne içim elverir, ne yüreğim.
Sen hep aşkın arkasından geldin.
Ama unutma aşk senin önünden,
Bana geldi!
Senden kaçtı,
Bana geldi!
Sen benden onu aldın,
Onun aşkı bana geldi.
Sen kazandın sandın;
Ama perdeyi henüz kapatamadın...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder