Saat şu an 00:59. "Bunu da neden söyledin ki şimdi?" derseniz, cevabım şudur ki bu saate kadar yapabileceğim bir şeyler arıyorum.
İçimde duran, dışarıya çıkmak isteyen o hayalleri göstermek, somutlaştırmak istiyorum. Ancak gelin görün ki youtube videoları izlemekten, bloglar hakkında yazılmış yazıları okumaktan bir adım öteye gidemedim.
Kabul ediyorum her şey yavaş yavaş olur. Tamam olsun olmasına da ben, hevesi çabuk geçenlerdenim. O anki heyecanımla bir işe girişmez ve onu ertelersem, kesinlikle onu devam ettiremiyorum. Hatta nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde aylar geçtikten sonra aynı işi elime almışken buluyorum kendimi.
-
Ödev konusunda, sınavlara çalışırken bile böyle. Durumun vehametini siz düşünün.
Görsel hafızamı düşünüyorum ya da sesimin tonunu. Üzerine biraz hayal gücümü serpiyorum veeee!
Dı dı dım...
Sonuç sıfır olunca yani ilk adımı atmaya çalışırken adını koyamadığım o eli-kolu bağlanmışlığım beni 0'a götürünce somutlamak istediğim şeyler koca bir kara deliğe gömülüyormuş gibi geliyor. Ama benden de bir şeyleri götürüyor.
Tam olarak nereden başlamalıyım, nasıl bir yol izlemeliyim, biraz ağırdan mı almalıyım, birilerinden yardım mı istemeliyim yoksa hepten bu sevdadan vaz mı geçmeliyim emin değilim.
Bir belirsizliktir gidiyor.
Her belirsizlik gibi bu da beni yoruyor.
Mutlu olmam gereken şeyleri kendime nasıl işkenceye çeviriyorum adlı bir ruh hali çalışmasıydı sanırım bu yazı. Başı ve sonu olmayan. Daha doğrusu nereden geldiği belirsiz isteklerin bu karmaşada grileşip kaybolması.
*Kendime Not:
Bu yazıyı yeni bir başlangıç saymayı düşünseydim belki bu bir ilk adım olabilirdi ama gel gör ki. Neyse. Yalnızlık Atölyesi'ne devam. :)